Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu, muhatabın bilinen en son adresine çıkartılan tebligatın iade edilmesi ve adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresinin bu adresten farklı olması halinde; adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine ‘’Mernis adresi’’ şerhi verilerek Tebligat Kanunu’nun 21/2. Maddesi uyarınca doğrudan tebligat çıkartılmasının gerekmediğine dair karar vermiştir.
İçtihadı Birleştirme Kararı öncesinde Hukuk Genel Kurulu ve Özel Daireler arasında görüş farklılıkları bulunmaktaydı.
Hukuk Genel Kurulu’nun görüşüne göre Muhatabın bilinen en son adresine çıkarılacak tebligatın geri dönmesi halinde adres kayıt sisteminde adresi varsa ve ilk çıkan adresten farklıysa bu kez bilinen son adresi burası olduğu için Tebligat Kanunu’nun 10. Maddesi uyarınca bu adrese normal tebligat çıkarılması gerektiği, bu tebligatın da bila dönmesi halinde de adres kayıt sistemindeki adrese Tebligat Kanunu’nun 21/2. Maddesine göre ‘’mernis adresi’’ şerhi verilerek tebligat yapılabileceği belirtilmiştir.
Yargıtay 2. ve 4. Hukuk Daireleri görüşüne göre ise; tebligatın öncelikle muhatabın bildirilen adresine çıkarılacağı, tebligat yapılamaması halinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi tespit edilerek bu adrese, ‘’Mernis kaydı içermeyen’’ normal tebligat çıkarılacağı, eğer muhatap adreste oturmakla birlikte, adresten geçici olarak ayrılmış ise; Tebligat Kanunu’nun 21/1. Maddesi koşullarına uygun şekilde tebligat yapılacağı, muhatabın adreste oturmadığı tespit edilerek tebligatın iade edilmesi halinde, muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olduğuna dair kayıt (Mernis kaydı) düşülerek yeniden tebligat çıkarılacağı ve Tebligat Kanunu’nun 21/2. Maddesi uyarınca tebligat yapılacağı belirtilmiştir.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin görüşüne göre ise; Tebligat Kanunu’nun 10/1, 21/2. Maddeleri, Tebligat Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 16/2. maddesi ve 6099 sayılı Kanun’un hem genel gerekçesi hem de 3. maddesi gerekçesi hep birlikte değerlendirildiğinde yapılan değişikliklerin amacının uygulamada yaşanan sorunları önlemek, onlarca tebligat yerine birkaç tebligatla sonuç elde etmek ve Nüfus Hizmetleri Kanunu’nda yer alan “adres kayıt sisteminin” Tebligat Kanunu’na intibakının sağlanması olduğu, bu durumda adres değişikliği hâlinde bu değişikliğin bildirilerek adres kayıt sistemine işlenmesinin sağlanması gerektiği, bu bildirimin ihmal edilmesi veya kötüniyetli olarak bildirilmemesi halini Kanunun himaye etmeyeceği, uygulamada değişiklikten önce tebligatların yapılmasının büyük emek, zaman, iş gücü kaybı ve masraflara yol açmaktayken yapılan değişikliklerle adres kayıt sistemi dışında ayrıca bir adres araştırması yapılmasına gerek olmadığından tebligat işlemlerinin uzamamasının sağlandığı, tebligatın önce bilinen adrese çıkarılması, bila dönmesi hâlinde adres kayıt sistemindeki adres tespit edilerek ve bu adresin “mernis adresi olduğu, TK’nın 21/2. maddesine göre buraya tebligat yapılması” şerhini içerir şekilde tebligat çıkarılarak Tebligat Kanunu’nun 21/2 maddesine göre tebligatın her halükarda yapılması gerektiği, adres kayıt sistemindeki adresin ilk tebligat çıkan adresten farklı bir adres olmasının maddenin iki aşamalı uygulanmasına engel teşkil etmediği, adres kayıt sistemindeki adrese önce olağan yoldan yani TK’nın 21/1. maddesine göre tebligat çıkarmaya gerek bulunmadığı, Kanun koyucunun amacının bu olduğu TK’nin 21/1. maddesinin uygulanış şeklinin TK’nın 21/2 maddesinden farkının Tebligat Yönetmeliğinin 30. maddesinde belirtildiği üzere kişinin esas orada oturup oturmadığını yani sürekli olarak orada bulunup bulunmadığı hususunu bilmesi muhtemel kişilerden araştırarak beyanlarının tutanağa yazılması olduğu, Tebligat Yönetmeliğinin 30/1. maddesinde de bu araştırmanın: adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine meşruhat verilerek çıkarılan tebligatlar için yapılmayacağının açıkça yazılı olduğu, bunun nedeninin ise adres kayıt sistemindeki adres olması hâlinde muhatap o adreste hiç oturmamış ya da sürekli ayrılmış olsa dahi kendisi adres kayıt sistemine bu adresi bildirdiğinden ve değiştirmediğinden bu adrese tebligat yapılabilmesine Kanunun cevaz verdiği, yine Tebligat Yönetmeliğinin 31/c maddesinde aynı ilkenin tekrarlandığı, tebligatın bilinen adresten bila tebliğ döndükten sonra, adres kayıt sistemindeki adrese bir kez de normal yoldan, yani Tebligat Kanununun 21/1, maddesine göre tebligat çıkarmanın fuzuli olduğu, adres kayıt sistemindeki adreste muhatabın orada oturup oturmamasının herhangi bir önemi olmadığı, araştırma hariç, TK 21/1 ve 21/2’nin uygulanmasında, her ikisinde de muhatap orada her ne sebepten olursa olsun bulunuyorsa (TK 21/1’e göre muhatabın orada oturması ancak tebliğ anında adreste olmaması ya da tebliğinden kaçınması durumunda TK 21/2 maddesine göre de adresten ayrılmış ya da hiç oturmamış olması hâlinde) tebliğ olunacak evrak muhtara ya da ihtiyar heyeti azasına teslim edileceği, tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihtarname kapıya yapıştırılacağı, dolayısıyla muhatap zaten orada oturuyorsa tebliğin bizzat yapılacağı, oturmuyorsa yapılan düzenlemelere göre tebliğ yapılacak adres, adres kayıt sistemindeki adresi olduğundan ve kanun buna cevaz verdiğinden TK`nın 21/2. maddesine göre tebligat yapılacağı, adres kayıt sistemindeki adrese önce bir kez de TK’nın 21/1. maddesine göre normal tebligat çıkarmanın anılan yasal düzenlemeler karşısında fazladan bir işlem olduğu ve işin uzamasına sebebiyet vermekten başka bir fonksiyonunun bulunmadığı belirtilmiştir.
Resmî Gazete ’de yayımlanan kararda, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu, Yargıtay Hukuk Daireleri’nin tebligat yöntemi konusundaki farklı görüşleri nedeniyle ve farklı uygulamaların önüne geçerek kararların yeknesaklaştırılması amacıyla yapılan başvuru üzerine konuyu geniş perspektiften ele almıştır.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu kararının gerekçesinde; mernis adresinin resmi tebligat adresi olarak kabul edildiği, mernis adresinin Tebligat Kanunu’nun 10. maddesinin 2. fıkrasında yazılı durumlarda başkaca adres araștırması yapılmasını gerekli kılmayan son adres olarak kanun koyucu tarafından kabul edildiği, bu nedenle Tebligat Kanunu’nun 21. maddesinin 2. fıkrası uyarınca yapılacak tebligatlarda muhatap o adreste hiç oturmamış veya adresten sürekli ayrılmış olsa dahi yeni adresi araştırılmaksızın o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında tebligatın teslim edileceği ihbarnamenin gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırılacağı düzenlenmiş olduğundan, Tebligat Kanunu ve Yönetmelik hükümlerine göre iki aşamalı bir tebliğ usulü benimsendiği belirtilmiştir. Buna göre birinci aşamada muhatabın bilinen en son adresine çıkarılan tebligatın tebliğ edilemeden iade edilmesi üzerine ikinci aşama olarak tebliği çıkaran merci tarafından çıkarılacak tebligat zarfı üzerine “mernis adresi” şerhi birlikte tebligatın Tebligat Kanunu’nun 21. maddesinin 2. fıkrası uyarınca yapılacağına dair şerhin yazılması, tebliğ memurunun muhatabın mernis adresine başkaca bir adres araştırması yapmadan doğrudan Tebligat Kanunu’nun 21. maddesinin 2. fıkrasına göre tebligatı yapması gerektiğini belirtmiştir.
Muhatabın bilinen adresine çıkarılan tebligatın tebliğ edilemeden iadesi durumunda adil yargılanma hakkı ile hukuki dinlenilme hakkının gereği olarak Tebligat Kanunu’nun 21. maddesinin 2. fıkrasına göre tebliğden önce mernis adresine normal yoldan tebligat çıkarılması suretiyle bilgilendirme hakkının sağlanması gerektiği hususu da kapsamlı şekilde incelenmiştir. Buna göre; hukuki dinlenilme hakkı Tebligat Kanunu hükümlerine uygun biçimde haber vermeyi gerektirir. Tebliğ ile kendisine tebligat yapılan kimse açılan davadan zamanında ve tam olarak, eksiksiz haberdar olmalıdır. Eğer tebligat yasaya aykırı yapılmışsa, hukuki dinlenilme hakkı ihlâl edilmiştir. Açılmış olan dava ve bu davada ileri sürülen iddia ve savunmalar hakkında bilgi verme genel olarak tebligat biçiminde yapıldığından ilgililerin adreslerinin bilinmesi ve tebligatın ilgilinin doğru adresine yapılmasının çok büyük önemi vardır. Tebligat ilgilinin bilinen en son adresine yapılacaktır. Kendisine usulüne uygun tebligat yapıldıktan sonra ilgili adresini değiştirirse, yeni adresini tebligat yaptırmış olan mercie bildirmelidir. Bundan sonraki tebligatlar bu yeni adrese yapılacaktır. Aksi takdirde, yeni adresi tebliğ memuru tarafından da belirlenemez ise, bu tebligatın nasıl yapılacağı Tebligat Kanunu’nun 35. maddesinde gösterilmiştir. Bu işlemlerin eksik yapılmış olması da tebligatın usulüne uygun yapılmaması ve dolayısıyla hukuki dinlenilme hakkının ihlâli sonucunu doğuracaktır. Tebligat Kanunu’nun 28. maddesine göre adresi meçhul olanlara tebligat ilânen yapılır. Muhatabın bilinen en son adresine çıkartılan tebligatın iade edilmesi ve adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresinin bu adresten farklı olması halinde: adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine “Mernis adresi” şerhi verilerek Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesi uyarınca doğrudan tebligat çıkarılması Tebligat Kanunu ile Yönetmelikteki koşullara uygun olduğundan hukuki dinlenilme hakkının bir ihlâli değildir. Muhatap yönünden kayıtlı adrese bağlanan olumsuz sonuçlardan kurtulmanın yolu, 5490 sayılı Kanun’un 49 ve 50. maddelerinde gösterilmiştir. Muhatap adresini değiştirmiş ise bu değişikliği belirli bir süre içinde ilgili mercilere bildirmek zorundadır. Tebligat Kanunu’nun 10. maddesinin 2. fıkrası ile 21. maddesinin 2. fıkrasına göre yapılan tebligatlarda hukuki dinlenilme hakkının sağlanması bakımından haklı mazeret var ise HMK’nın 95. maddesinde eski hale getirme ve İİK’nın 65. maddesinde gecikmiş itiraz yolu bulunmaktadır.
6099 sayılı Kanun’un genel gerekçesinde de özellikle adil yargılamadaki makul süre unsurunun gerçekleşmesine önemli katkı sağlanacağı, diğer yandan da tebligatın güvenli bir adrese yapılması imkânının doğacağı vurgulanmıştır.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu’na göre adres kayıt sistemindeki adresi kabul etmek hem fiili hem de kanuni bir zorunluluktur. Kanunda belirtilen mernis adresinin Tebligat Kanunu’nun 10. maddesinin 2. fıkrası ile 21. maddesinin 2. fıkrasına göre muhatabın bilinen en son adres olduğu varsayımı hiçbir gerekçe ile çürütülmemeli ve Kanundaki varsayıma her durumda üstünlük tanınmalıdır.
Tebligat Kanunu’nda değişiklik yapan 6099 sayılı Kanun’un genel gerekçesinde de kanuni düzenlemelerin yapılmasında adil yargılanma hakkı ve onun devamı niteliğindeki hukuki dinlenilme hakkı ile yargılamanın makul sürede bitirilmesi arasındaki hassas dengenin gözetildiği vurgulanmıştır. Bu nedenlerle hukuki dinlenilme hakkının makul sürede yargılanma hakkına göre daha üstün olduğundan bahisle muhatabın bilinen adresine çıkarılan tebligatın tebliğ edilemeden iadesi durumunda Tebligat Kanunu’nun 21. maddesinin 2. fıkrasına göre tebliğden önce mernis adresine normal yoldan tebligat çıkarılması kanun koyucunun iradesine aykırıdır. Aksinin kabulü kanun koyucunun Tebligat Kanunu’nun 10. maddesinin 2. fikrasında öngördüğü adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresinin muhatabın bilinen en son adresi olduğu varsayımının içtihat yolu ile aşılması anlamına gelir. Hâl böyle olunca muhatabın bilinen en son adresine çıkartılan tebligatın iade edilmesi ve adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresinin adresten farklı olması halinde: adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine “Mernis adresi” şerhi verilerek Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesi uyarınca doğrudan tebligat çıkartılmasının yeterli olduğu, öncelikle bu adrese normal bir tebligat çıkartılmasının gerekmediği sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Usul ekonomisi ilkesi hem Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesinde ve Anayasa’nın 36’ncı maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının bir unsurudur hem de Anayasanın 141’inci maddesinin dördüncü fıkrasında “Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevidir.” hükmü ile düzenlenmiştir. Usul ekonomisi Anayasamızda ayrıca düzenlenmiş olduğu için, buna aykırılık, aslında Anayasa’ya aykırılık oluşturacağı gibi adil yargılanma hakkının da bir unsuru olması sebebiyle, aynı zamanda bir temel hak ihlaline sebebiyet verecektir. Keza Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 30’uncu maddesinde de bu hususun mahkemenin yükümlülüğü olduğu açıkça vurgulanmıştır. Nitekim ilgili maddeye göre ‘’Hâkim yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.’’ Usul ekonomisi ilkesi, zaman, emek ve yargılama giderleri(masraf) bakımından zaruri olanın ötesine geçilmemesini ifade eder. Ayrıca usul ekonomisi ilkesi hem mahkeme hem de taraf usul işlemleri için gözetilmek durumundadır.
Bu nedenle kanımızca, Yargıtay tarafından verilen karar isabetlidir. Hiç şüphesiz üç aşamalı bir tebligat yöntemi gereksiz masraf ve zaman kaybına neden olmakta, usul ekonomisi ilkesini zedelemektedir. İki aşamalı, yani önce kişinin bilinen adresine, bu adres doğru çıkmazsa, Mernis adresine mavi zarfla yapılan tebligatın yeterli olması, hem hukuki dinlenilme hakkını sağlamakta hem de usul ekonomisi açısından da daha pratik bir çözüm üretmektedir.
Aksi bir kabul ile mutlaka üç aşamalı (ikisi aynı adrese) tebligatın aranması, “excessive formalism” (aşırı şekilcilik) sorununun da gündeme gelmesine neden olacaktır. Tebligat usulünün gereksiz yere uzatılması, aynı tebligatın iki kere yapılması yargılama sürecini gereksiz uzatmakta ve makul sürede yargılamanın tamamlanmasına engel olmaktadır. Mahkemeye başvurmak için, yargılamanın tamamlanmasını güçleştirecek şekilde usulle ilgili sert kurallar konulması adil yargılama ilkesinin ihlaline sebep olabilir. Usule ilişkin kurallar konulurken bu kuralların mahkemeye erişimi güçleştirmemesi, ancak çok esnek uygulanıp usulü de ortadan kaldırmaması gerekir.
AİHM içtihatlarında da aşırı şekilcilik, adil yargılanma hakkının ihlali olarak değerlendirilmektedir. Örneğin Kadlec v. Czech Republic başvurusunda, Mahkeme, sonradan düzeltilebilecek bir usule ilişkin noksanlık sonucunda başvuranların davasının esastan reddedilmesinin aşırı şekilcilik olduğunu ve adil yargılanma ilkesini ihlal ettiğine karar vermiştir. Saez v. Maseo v. Spain başvurusunda, Yüksek Mahkeme nezdindeki temyizin kabul edilebilir ilan edilip 7 yıl sonra başvuran olmadan usuldeki bir aksaklık nedeniyle reddedilmesi olayında AİHM, Yüksek Mahkeme’nin tutumunu aşırı şekilci bulmuş ve AİHS m. 6/1’in ihlal edildiğine hükmetmiştir. Selin Asli Öztürk v. Turkey başvurusunda da, başvuran, babası hakkında Alman mahkemesi tarafından verilen boşanma kararının tanınmasını istemiş, ancak Türk hukuk sisteminde yalnızca ilk yargılamaya taraf olanlara kararların tefhimi için mahkemeye başvurmasına izin verilmesi nedeniyle bu mümkün olmamıştır. Bu nedenle başvuran miras hakkından mahrum kalmıştır. AİHM, bu durumda kamu yararı ile bireysel hakların güvence altına alınma gereksinimi arasındaki adil dengenin bozulduğuna ve mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Sergey Smirnov v. Russia başvurusunda da davacının tebligat adresi vermiş olmasına rağmen başvuranın adresinin belirtilmemiş olması nedeniyle davanın reddedilmesini AİHM, AİHS m. 6/1’in ihlali olarak değerlendirmiştir. AİHM yaptığı değerlendirmede, ikamet yerinin belirtilmesi gerekliliğinin meşru bir amacı olduğunu, bu gerekliliğin adaletin düzgün bir şekilde uygulanmasına hizmet ettiğini belirtse de başvuranın davasında bu gerekliliğin katı şekilde uygulanmasının, mahkemeye erişim hakkına orantısız bir kısıtlama oluşturduğuna hükmetmiştir.
Netice itibariyle, usul kurallarının katı bir şekilde yorumlanması ve bu katı yorum nedeniyle davaların gereksiz yere uzaması veya reddedilmesi durumunda AİHM, mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar vermektedir. Yargıtay’ın vermiş olduğu bu içtihatları birleştirme kararının, bu yönüyle de isabetli olduğu değerlendirilmelidir.