Anayasa Mahkemesi, Bülent Özer Başvurusunda (Başvuru No: 2018/36896) temyiz isteminin dava değerinin temyiz sınırı altında kalması sebebiyle incelenmeksizin reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verdi.
Başvurucu; dava konusu taşınmazın değerinin 28.000 TL değil 100.000 TL olduğunu, Bölge Adliye Mahkemesinin davanın bu niteliği sebebiyle temyiz yolu açık olmak üzere karar verdiğini fakat temyiz talebinin temyiz sınırının altında kaldığı gerekçesiyle reddedilmesinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
Anayasa Mahkemesi başvurucunun şikâyetlerinin özünün, aşırı yararlanma sebebiyle tapu iptal ve tescili talebiyle açtığı davada dava konusunun temyiz sınırının altında kaldığı gerekçesiyle temyiz isteminin incelenmeksizin reddedilmesi olduğunu tespit etmiştir. Bu itibarla başvurucunun ihlal iddiaları adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.
Anayasa Mahkemesi hakkın kapsamı ve müdahalenin varlığına ilişkin yaptığı değerlendirmede;
- Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğunu, dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsuru olduğunu belirtmiştir. Diğer yandan Anayasa’nın 36. maddesine “adil yargılanma” ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme’yi yorumlayan AİHM, Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir.
- Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz.
- Öte yandan mahkemeye erişim hakkı ilk derece mahkemesine dava açma hakkının yanı sıra itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise anılan yollara başvurma hakkını da içerdiğini belirtmiştir.
- Somut olayda tapu iptali ve tescili talebiyle açılan davada temyiz talebinin temyiz sınırı altında kaldığı gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalede bulunulduğuna karar vermiştir.
Anayasa Mahkemesi müdahalenin ihlal oluşturup oluşturmadığıyla ilgili olarak yaptığı değerlendirmede;
- Müdahalenin, Anayasa’nın 13. Maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edeceğini belirtmiştir.
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
Anayasanın 13. Maddesi uyarınca temel hak ve özgürlükler, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.
6100 sayılı Kanun’un 362. maddesinde, bölge adliye mahkemelerinin miktar veya değeri 40.000 TL’yi geçmeyen davalara ilişkin kararları hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağı düzenlenmiştir. 492 sayılı Kanun’un 16. maddesinde tapu kayıt iptali gibi gayrimenkulün aynına ilişkin davalarda gayrimenkulün değerinin dikkate alınacağı, söz konusu değerin dava dilekçesinde davacı tarafından gösterilmesi gerektiği, noksanlığın tespit edildiği durumlarda aynı Kanun’un 30. maddesinin uygulanacağı belirtilmiştir. Anılan 30. maddeye göre yargılama sırasında tespit olunan değerin dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğunun anlaşılması durumunda yalnız o celse için muhakemeye devam edileceği, takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam edilmeyecektir.
Başvuru konusu dava gayrimenkulün aynına ilişkin tapu iptali ve tescili davasıdır. Davaya konu değerin belirlenmesi ödenecek nispi harcın miktarı açısından önemli olduğu gibi davanın temyize tabi olup olmaması bakımından da önemlidir. Dava konusu değerin rahatça belirlenebildiği durumlarda ödenecek harcın miktarı ve temyiz sınırının belirlenmesi zor olmamakla birlikte dava değerinin belirlenmesinin ilk bakışta tespit edilemediği durumlarda aynı şeyi söylemek kolay değildir. Tapu iptali ve tescili davalarında da dava konusu değerin belirlenmesinin zorluğu sebebiyle kanun koyucu tarafından düzenleme yapılmış, Yargıtay içtihatlarında da durum açıklığa kavuşturulmuştur. Anılan Yargıtay içtihatlarında, taşınmazın aynına yönelik davalarda taşınmazın dava tarihindeki gerçek bedelinin belirlenmesinin ancak mahallinde yapılacak keşif sonucu alınacak bilirkişi raporuyla mümkün olacağı belirtilmiştir. Bu durumda belirlenen gerçek değer üzerinden harcın tamamlanması gerektiği, aksi hâlde yargılamaya devam edilemeyeceğinin yasal düzenleme olduğu hatırlatılmıştır. Belirlenen gerçek değer üzerinden harcın tamamlatılmasının mahkeme tarafından resen yapılması gerektiği de vurgulanmıştır.
Somut olayda başvurucu murisi tarafından tapu kaydına esas değer üzerinden dava açılmış, yargılamanın devamı sırasında alınan bilirkişi raporunda dava konusu gayrimenkulün değerinin 100.000 TL olduğu belirtilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi istinaf kararında dava konusu taşınmazın gerçek değeri ile satış değeri arasındaki oransızlığın açık olduğunu fakat subjektif unsur olan darda kalma, tecrübesizlik, düşüncesizlik hâllerinin S.Ö.de bulunmadığını, davalının ise yararlanmak ve sömürmek kastını taşımadığını ifade etmiştir. Yani istinaf incelemesi sonucunda dava konusu taşınmazın değerinin gerçek değerinin çok altında olduğunun kabul edildiği fakat subjektif unsurun ispat edilememesi sebebiyle davanın reddedildiği anlaşılmıştır. Buna göre gerek bilirkişi raporu ve davalı tarafın beyanından gerekse de Bölge Adliye Mahkemesi kararından dava konusu gayrimenkulün gerçek değerinin temyiz sınırı olan 40.000 TL’nin üzerinde olduğu anlaşılmaktadır. Başvurucunun asıl iddiasının davanın esasının satışa konu taşınmazın gerçek değerinin tapu kaydında gösterilenden çok daha fazla olduğu değerlendirildiğinde Dairenin dava dilekçesinde belirtilen 28.000 TL’yi esas almak suretiyle dava değerinin temyiz sınırı altında kaldığı gerekçesiyle temyiz başvurusunu reddetmesinin kanuni dayanağının bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Anayasa Mahkemesi, yukarıda açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.