Genel Olarak
- İcra ve İflâs Kanunu, belirli koşullarda, genel iflas yolundan veya kambiyo senetlerine özgü iflas yolundan farklı olarak, iflâsa tâbi olan kişiye öncelikle icra dairesine başvuru yaparak icra takibi başlatma gerekliliği olmadan, direkt olarak asliye ticaret mahkemesine başvurarak borçlu hakkında iflas talebinde bulunma olanağı sunar. Bu tür durumlar, icra takibi şartı aranmadığı için “takipsiz iflâs” olarak adlandırılır ve iflas talebi, doğrudan asliye ticaret mahkemesine iletilir. Bu yol, aynı zamanda “doğrudan doğruya iflâs” olarak da bilinir. Kanun, 177. maddenin başlığında her iki terimin de kullanıldığı görülmektedir. Kanun koyucu, bazı durumlarda alacaklıların, bazı durumlarda ise borçluların doğrudan doğruya iflas başvurusunda bulunma olanağına izin verir.
- Kimi durumlarda, alacaklının borçlu karşısında icra takibi başlatması, icra dairesinin borçluya iflas ödeme emri göndermesi ve bu ödeme emrinin süresinin dolmasını beklemesi, alacaklının alacağını elde etme şansını tehlikeye sokabilir veya borçlu, ödeme emri alsa bile borcunu ödememe eğiliminde olabilir. İşte bu tür durumlarda, artık önceden bir icra takibi başlatıp ardından iflas davası açmanın, yani borçluya borcunu ödeyebilme şansı vermenin bir yararı olmayabilir. Bu nedenle, alacaklıya, icra dairesinde iflas takibi talebinde bulunmadan doğrudan ticaret mahkemesinde iflas davası açma hakkı tanınmıştır.
- İcra ve İflâs Kanunu ile Türk Ticaret Kanunu’nun ilgili düzenlemeleri gereğince, alacaklı, aşağıdaki hallerde, borçluya karşı önceden iflâs takibi yapmak zorunda olmaksızın, asliye ticaret mahkemesine müracaat ederek, iflâsa tâbi borçlusunun iflâsına karar verilmesini isteyebilir.
- İİK m. 177 hükmüne göre alacaklının doğrudan doğruya iflâs yoluna müracaat edebileceği haller şunlardır:
i. Borçlunun malum yerleşim yerinin olmaması, |
ii. Borçlunun taahhütlerinden kurtulmak amacıyla kaçması, |
iii. Borçlunun alacaklıların haklarını ihlal elen hileli işlemlerde bulunması, |
iv. Borçlunun alacaklıların haklarını ihlal elen hileli işlemlere teşebbüs etmesi, |
v. Borçlunun, kendisine karşı haciz yoluyla yapılan takip sırasında mallarını saklaması. |
vi. Borçlunun ödemelerini tatil etmesi |
vii. Konkordato teklifinin tasdik edilmemesi veya tasdik edilmiş konkordatonun feshine karar verilmiş olması |
viii. Borçlunun ilâma dayalı bir alacağı icra emrine rağmen ödememesi |
- Bu kapsamda, davacı alacaklının iki hususu ispat etmesi icap eder1. Birincisi, alacağının mevcudiyeti ve davalının ifa yükümlülüğünü ispat etmelidir. İkincisi, doğrudan iflâs sebebinin mevcudiyetini ispat etmelidir.
Borçlunun malum yerleşim yeri olmaması, taahhütlerinden kurtulmak maksadıyla kaçması, alacaklıların haklarını ihlal elen hileli muamelelerde bulunması veya bunlara teşebbüs etmesi yahut haciz yoluyla yapılan takip sırasında mallarını saklaması
- İİK177/1’de düzenlenen, özetle alacaklıların haklarını ihlal eden hileli işlemlerde bulunmak şeklindeki doğrudan iflas sebebi, şirketten alacaklı olan ve borçludan olan alacağını, borçlunun kendi malvarlığını doğrudan veya dolaylı olarak azaltıcı nitelikteki işlemleri kapsar2. Hileli işlemlerde bulunmak sebebine dayanarak bir anonim şirketin doğrudan iflasını isteyebilecek olan alacaklı,
- Malvarlığını azaltıcı hileli işlemden önce alacaklı sıfatını kazanmış olmalı (husumet ehliyeti) ve
- İddia ettiği hileli işlemler sebebiyle (şirketin malvarlığı azaldığın için) alacağını tahsil imkanının kalmadığını yani, zarara uğramış olduğunu (objektif unsur) ve bu zararın şirket tarafından özellikle amaçlanmış olduğunu (sübjektif unsur) ispatlaması gerekir3.
- Taraflar arasında devam eden yargılamada, iflasa tabi kimsenin, davanın reddini istemesi, kanun yoluna müracaat etmesi veya edilmesi ihtimali, İİK m. 177/1 anlamında “hileli davranışlarda bulunmak”, taahhütlerden kurtulmak maksadıyla kaçmak anlamına gelmez.
- Esas itibariyle taahhütlerinden kurtulmak maksadıyla kaçmak gerçek kişi tacirler açısından bir iflâs sebebi olarak düzenlenmiştir. Ancak bir şirketin alacaklılarına zarar vermek ve taahhütlerinden kurtulmak amacıyla yurt içindeki tüm şubelerini ve işletmelerini kapatarak merkezini de yurt dışına nakletmesi durumunda bu sebebe dayanarak doğrudan iflâsının istenebileceği kabul edilmektedir4. Bu noktada, şirket hisselerinin, ortakları tarafından üçüncü kişilere devredilmesi de tek başına kaçma, kaçırma ve hileli işlemlerle alacaklıları zarara uğratma anlamına gelemez. Zira, şirket hissesinin kime ait olduğu tamamen ortaklık yapısı ile ilgili olup, malvarlığı ile sınırlı sorumlu olan sermaye şirketleri açısından, hissenin bir kişiden bir başkasına devrinin, tek başına şirketin malvarlığı üzerinden herhangi bir etkisi yoktur.
1Kuru, Baki, İcra ve İflas Hukuku, C. III, Ankara 1993, s. 2788.
2BERKİN, N., İflas Hukuku, İstanbul 1972, s.13; KURU, C.III, s.2672; s.113. KURU-İflas, s.127; ÜSTÜNDAĞ, S., İflas Hukuku, s.46; PEKCANITEZ, H., Anonim Ortaklıkların İflası, Ankara 1991, s.22; ATALAY, s.20;
3ATALAY, Oğuz, Anonim Şirketlerin İflası, İzmir 1996, s. 20; GENTINETTA, Die Kokurseröffnung ohne vorgaengige Betreibung (Takipsiz İflas), Fribourg 1928,s.62; RÜZGARESEN, Cumhur, İflas Sebepleri, Ankara 2011, s.302-303;
4PEKCANITEZ, Hakan, Anonim Ortaklıkların İflası, Ankara 1991, s. 22; ATALAY, s. 20; RÜZGARESEN, s. 281.
The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.
First published by Mondaq on 15 September 2023